ASKERLİKTE YAŞANAN KAZALAR NEDENİYLE MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ALINABİLİR Mİ?
Askerlik hizmeti sırasında herhangi bir şekilde yaralanma ve sakat kalma sonucunu doğuran olaylar gerçekleşebilir. Askerlikte yaşanan bir kaza sonucunda maddi ve manevi zarar gören asker, tazminat davası açarak haklarını talep edebilir. Bu davada maddi tazminat, kazadan kaynaklı tıbbi masraflar, iş göremezlik tazminatı ve diğer maddi zararları kapsar. Manevi tazminat ise kazadan kaynaklı acıyı, ıstırabı ve psikolojik travmayı kapsar.
Dava Açmadan Önce Yapılması Gerekenler:
Kazayı belgelemek: Kazayı belgelemek için ilk olarak bir tutanak tutulmalıdır. Tutanakta, kazanın tarihi, yeri, saat, kaza sebebi ve kazada yaralanan kişiler gibi bilgiler yer almalıdır.
Sağlık raporu almak: Kazada yaralanan kişiler için sağlık raporu alınmalıdır. Sağlık raporunda, kazadan kaynaklı yaralanmalar ve bu yaralanmaların ne kadar süreyle iş göremezliğe neden olacağı belirtilmelidir.
Tazminat talep dilekçesi hazırlamak: Tazminat talep dilekçesinde, kaza hakkında bilgiler, yaralanmaların ve iş göremezliğin boyutu, talep edilen tazminat miktarı gibi bilgiler yer almalıdır.
Gerekirse avukat yardımı almak: Askerlikte kaza geçirip tazminat almak için bir avukattan yardım almak faydalı olacaktır. Avukat, tazminat talep dilekçesinin hazırlanması, dava açılması ve dava takibi gibi konularda yardımcı olabilir.
Dava Açma Süreci:
Askerlikte kaza geçirip tazminat almak için İdare Mahkemelerinde dava açılması gerekir.
Dava açarken, kaza ile ilgili belgeler, sağlık raporu, tazminat talep dilekçesi ve diğer gerekli belgelerin sunulması gerekir.
Dava dilekçesinde, tazminat talep edilen kalemler ve her bir kalemin miktarı açıkça belirtilmelidir.
Mahkeme, davayı inceleyerek bir karar verir.
Tazminat Miktarı:
Tazminat miktarı, kazadan kaynaklı yaralanmaların ve iş göremezliğin boyutuna göre belirlenir.
Tazminat miktarının belirlenmesinde, 6183 Sayılı Kanun ve ilgili yönetmelikler dikkate alınır.
Manevi tazminat miktarı ise mahkeme tarafından takdir edilir.
Dikkat Edilmesi Gerekenler:
Dava açma süresi 5 yıldır.
Dava açarken, görevli ve yetkili mahkemenin doğru belirlenmesi önemlidir.
Dava dilekçesi ve diğer belgelerin usulüne uygun olarak hazırlanması gerekir.
Dava takibi sırasında gerekli tüm delillerin sunulması gerekir.
ÖRNEK KARARLARIMIZ
GAZİANTEP 3. İDARE MAHKEMESİ
DAVACI : SALİH K.
VEKİLİ : AV. MURAT TETİK -UETS[16953-59685-23800]
DAVALILAR : 1- JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
2- İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
VEKİLİ : AV. BİROL ÖZDEMİR -UETS[16199-91764-71496]
DAVANIN ÖZETİ : Davacı tarafından Dicle İlçe Jandarma Komutanlığı bünyesinde Jandarma Er olarak vatani görevini ifa etmekte iken, kalmakta olduğu koğuşta bulunan vantilatörün düşmesi sonucu sağ el parmaklarında oluşan tendon kesisi nedeniyle maruz kaldığı tedavi gideri, kazanç kaybı ve efor kaybından oluşan toplam 191.249,04 TL maddi tazminat ile 150.000,00TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmesi istenilmektedir.
DAVALI İDARELER SAVUNMA ÖZETİ : Davacının yaşadığı olayda kendisi dışında bir personelin ihmal ve kusurunun bulunmadığı,öte yandan kusursuz sorumlululuk hükümlerinin de uygulanmasının mümkün olmadığı belirtilerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Gaziantep 3. İdare Mahkemesi’nce, dava dosyası incelenerek işin gereği görüşüldü:
Dava Dicle İlçe Jandarma Komutanlığı bünyesinde Jandarma Er olarak vatani görevini ifa etmekte iken, kalmakta olduğu koğuşta bulunan vantilatörün düşmesi sonucu sağ el parmaklarında oluşan tendon kesisi nedeniyle maruz kaldığı tedavi gideri, kazanç kaybı ve efor kaybından oluşan toplam 191.249,04 TL maddi tazminat (ıslah ile 353.616,05 TL) ile 150.000,00TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır. Bu açıdan idarenin sorumluluğu Anayasa prensibi olarak kabul edilmiştir. Ancak Anayasada idarenin sorumluluğunun hangi esaslara göre belirleneceği belirtilmemiş olup, sorunun çözümünü öğreti ve yargı kararlarına bırakılmıştır. Genel kabule göre, idarenin sorumluluğu hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk esaslarına dayandırılmaktadır. Hangi esas üzerinde temellendirilirse temellendirilsin genel olarak idarenin tazminle sorumlu tutulabilmesi için bir zararın varlığı eylemin idareye yüklenebilir olması zorunludur.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan doğruya ve asli nedenini oluşturmaktadır. Dolayısıyla bir olayda idarenin kusurlu sorumluluğundan bahsedilebilmesi için, öncelikle ortada hizmet kusuru teşkil eden bir durumun varlığı gerekmektedir. Ancak hizmet kusurunun bulunması yeterli olmayıp, genel sorumluluk koşullarının da somut olayda gerçekleşmiş olması aranmaktadır. Bu koşullar ise, idarî bir işlem ya da idareden sadır olan ihmalî veya icraî bir eylemin varlığı, tazmin isteminde bulunanın maddî veya manevî bir zararının bulunması ve söz konusu zararın idarenin işlem veya eyleminin bir sonucu olması, yani zarar ile idarî davranış arasında kurulabilen bir illiyet bağının mevcudiyetidir.
İdareler, yürüttüğü hizmetin doğrudan sonucu olan, idari faaliyet ile nedensellik bağı kurulabilen, özel ve olağan dışı zararları kusursuz sorumluluk ilkesi gereği tazminle yükümlüdür. Bu bağlamda, idarenin kamu hizmetlerinin görülmesi sırasında bir görevle ilgili olarak veya yüklendiği hizmetin bünyesinde meydana gelecek olan riskli durumlarla, tehlikeli sonuçlardan dolayı genel külfetler dışında fertlere verilen özel ve olağan dışı zararların, eylem ile zararlı sonuç arasında nedensellik bağının bulunması koşuluyla objektif sorumluluk esaslarına göre ayrıca idarenin kusuru dahi aranmadan tazmin edilmesi gerektiği yargısal içtihatlarla kabul edilmiştir. Kusursuz sorumluluk hukukunda yer alan bu durum hukukun genel ilkeleri ile hakkaniyet ve nesafet kuralları gereğidir. Aksi halde ise hizmetin yürütülmesi sırasında oluşan bu türlü zararlar bir veya birkaç kişi üzerinde kalmış olur ki, bu durum hakkaniyet kurallarına uygun olmaz.
İdarenin hukuki sorumluluğu, kamusal faaliyetler sonucunda, idare ile yönetilenler arasında yönetilenler zararına bozulan ekonomik dengenin yeniden kurulmasını, idari etkinliklerden dolayı bireylerin uğradığı zararın idarece tazmin edilmesini sağlayan bir hukuksal kurumdur. Bu kurum, kamusal faaliyetler nedeniyle yönetilenlerin malvarlığında ortaya çıkan eksilmelerin ya da çoğalma olanağından yoksunluğun giderilebilmesi, karşılanabilmesi için aranılan koşulları, uygulanması gereken kural ve ilkeleri içine almaktadır.
Kusurlu sorumluluk dışında idarenin, kamu görevlilerinin ve özellikle güvenlik personelinin görevlerini yerine getirdikleri sırada yaralanmaları ya da hayatlarını kaybetmeleri nedeniyle uğranılan zararlardan da “meslekî risk” ilkesi gereğince kusursuz sorumluluk ilke ve esaslarına göre sorumlu olduğu yerleşik Danıştay içtihatları ve öğretide kabul edilmiştir. Bu gibi durumlarda idare, zarar ile idarî eylem arasında nedensellik bağı aranmadan zarardan kusursuz olarak sorumludur.
Dosyanın incelenmesinden, davacı tarafından, Diyarbakır İli’nde bulunan, Dicle İlçe Jandarma Komutanlığı bünyesinde Jandarma Er olarak vatani görevini ifa etmekte iken, kalmakta olduğu koğuşta bulunan vantilatörün düşmesi sonucu sağ el parmaklarında oluşan tendon kesisi nedeniyle maruz kaldığı tedavi gideri, kazanç kaybı ve efor kaybından oluşan zararın ödenmesi istemiyle 06/10/2020 tarihinde içişleri bakanlığına başvuruda bulunduğu başvurunun zımnen reddi üzerine toplam 191.249,04 TL maddi tazminat(Islah ile 353.616,05 TL olarak artırılarak) ile 150.000,00TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmesi istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Olayla ilgili olarak Diyarbakır 2.İdare Mahkemesince 30/03/2022 tarihli ara kararı ile uyuşmazlığın çözümü bakımından; 28 Eylül 2021 tarih ve 31612 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Maluliyet ve Çalışma Gücü Kaybı Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümleri çerçevesinde davacının yukarıda aktarılan olay nedeniyle oluştuğu ileri sürülen hastalığına ilişkin uzmanlık alanını ilgilendiren branşlardaki uzman hekimlerden oluşacak sağlık kurulu heyeti tarafından gerekli tetkik ve muayenesinin yapılarak,
-Duyularından veya organlarından birinin işlevinde sürekli zayıflık
-Yaşamını tehlikeye sokan bir durum
-11.10.2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümleri kapsamında vücudunda fonksiyon-beden gücü-çalışma gücü-meslekte kazanma gücü-efor kaybı bulunup bulunmadığı,
-Vücudunda fonksiyon-beden gücü-çalışma gücü-meslekte kazanma gücü-efor kaybının bulunması halinde oranının ne kadar olduğu,
-Bu durumun, herhangi bir işte çalışmayan ve meslek grup numarası bulunmayan davacının günlük yaşantısında ve fiziki çalışma gerektiren her hangi bir işte çalışması halinde, normal/sağlıklı bir insana göre fazladan efor sarf etmesini gerektirip gerektirmediği, efor sarf etmesi gerektiriyor ise bu oranın ne kadar olduğu,
-İyileşme (iş göremezlik / iş ve güçten kalma) süresi ile kesin işgöremezlik süresinin ne kadar olduğu, hususlarının açıklığa kavuşturulması amacıyla İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 3.İhtisas Kurulundan alınan 03.08.2022 tarih ve 15006 karar sayılı sağlık kurulu raporu ile; “Mevcut belgelere ve Kurulumuzda yapılan muayene bulgularına göre; Hüseyin oğlu/kızı 04/07/1996 doğumlu Salih Kara’nın 14/05/2019 tarihinde geçirmiş olduğu kazaya bağlı; 1-) Sağ el 3.,4. ve 5. parmak fleksör tendon kesi yaralanmaları nedeniyle iş göremezlik süresinin olay tarihinden itibaren 4 (dört) aya kadar uzayabileceği,2-) Geçici iş göremezlik süresi içerisinde 21 (yirmibir) gün süreyle başka birinin yardımına gereksinim duyabileceği 3-) Geçici iş göremezlik süresi sonundan itibaren sağ el 3.,4. ve 5. parmak hareket kısıtlılığı arızaları nedeniyle olay tarihinde yürürlükte olan 03.08.2013 tarih 28727 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği ve bu yönetmelikte yer almayan Ek-2, Ek-3 bölümleri için 11.10.2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerinden yararlanılarak ve meslek grup numarası bildirilmemekle meslek grup numarası Grup1 kabul olunarak değerlendirildiğinde; Gr1IX (14Bcca……….3)A %7 Geçici iş göremezlik süresi sonundan itibaren E cetveline (yaşına) göre %5.2 (yüzdebeşnoktaiki) oranında meslekte kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağı, 4-) Aynı yönetmelik çerçevesinde başka birisinin sürekli bakımına muhtaç durumda olmadığının” belirlendiği, Mahkememizce dava dosyasına taraflarca ibraz edilen -ve varsa davacıya yapılan ödemeler dahil- tüm bilgi ve belgeler aktürya bilirkişisine gönderilerek davacının bakıcı giderleri, sürekli ve geçici işgücü kaybından oluşan maddi zararlarının hesaplanması istenilmiş, 22.08.2023 tarihli bilirkişi raporunun incelenmesinden; davacının 1.790,88-TL bakıcı gideri, 8.083,60-TL geçici iş göremezlik bedeli ve 343.711,57-TL sürekli iş göremezlik bedeli olmak üzere toplam maddi zarar bedelinin ise 353.616,05-TL tutarında olduğu anlaşılmıştır.
Bilirkişi ek raporu taraflara tebliğ edilmiş olup davalı idarece yapılan itirazların raporu kusurlandırmayacağı değerlendirilerek bilirkişi raporunun hükme esas alınabilecek nitelikte olduğu sonucuna varılmıştır.
Dava konusu maddi tazminat istemi olarak yapılan değerlendirmede;
Dava dosyasında bulunan tüm bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde,14/05/2019 tarihinde, Dicle İlçe Jandarma Komutanlığı bünyesinde Jandarma Er olarak vatani görevini ifa etmekte iken, kalmakta olduğu koğuşta bulunan vantilatörün düşmesi sonucu sağ el parmaklarında tendon kesisi meydana geldiği, yaşanan bu olayın niteliği gereği davalı idarenin hizmet kusurundan bahsedilemeyeceği, davacının yaralanmasında idarenin herhangi bir kusurunun bulunmadığı, ancak yaralanma olayı ile idarenin faaliyeti arasındaki nedensellik bağı bulunduğu, söz konusu olayın bir idari faaliyetin yürütülmesi sırasında gerçekleştiği, dolayısıyla zararı doğuran olay ile hizmet arasında nedensellik bağının kesilmediği, kamu personelinin görevi sırasında başına gelen yaralanma olayında idarenin kusuru olmasa bile idare hukukunda kusursuz sorumluluğun dayandırıldığı tehlike (risk) ilkesinin uygulama alanlarından biri olan mesleki risk kapsamında kusursuz sorumluluk esasına göre sorumlu tutulması gerektiği, davacının uğradığı zararın, zarar gören üzerinde bırakılmayarak topluma yayılmasının adalet, eşitlik ve hakkaniyet esaslarına uygun düşeceği anlaşıldığından, davacının 1.790,88-TL bakıcı gideri, 8.083,60-TL geçici iş göremezlik bedeli ve 343.711,57-TL sürekli iş göremezlik bedeli olmak üzere toplam 353.616,05-TL maddi zararının idareye başvuru tarihinden (06.10.2020) itibaren yasal faizi ile tazmini gerektiği sonucuna varılmıştır.
Davacılar lehine hükmedilen maddi tazminatın ıslah (miktar artırımı) dilekçesi ile artırılan kısmına işletilecek faizin başlangıç tarihine ilişkin olarak;
Faiz, idarenin tazmin borcu bağlamında kişilerin, idarenin eylem ve/veya işlemlerinden dolayı uğradıkları zararların giderilmesi istemiyle başvurmalarına karşın, idarenin zararı kendiliğinden ödemeyip, yargı kararıyla tazminata mahkûm edilmesi sonucunda, idarenin temerrüde düştüğü tarihten tazminatın ödendiği tarihe kadar geçen süre için 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’a göre hesaplanacak tutarı ifade etmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesinde; idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği kuralı yer almakta olup, anılan maddede, idari eylemler nedeniyle uğranılan zararın tazmini için idareye başvuruda bulunulmasının dava ön şartı olarak öngörülmesi ve zararın idare tarafından en erken bu tarihte sulhen ödenebilecek olması nedeniyle yargı yerince hükmedilecek tazminat miktarına, ön karar için idareye yapılan başvuru tarihi, görevli olmayan adli yargıda dava açılması halinde ise adli yargıda dava açıldığı tarih itibarıyla yasal faiz uygulanması ilkesi benimsenmiştir. Nitekim bu durum, Danıştayın yerleşik içtihatlarıyla da kabul edilmiştir.
Dava şartı olan ön karar için idareye yapılan başvuruda ihlal edilen hakkın yerine getirilmesinin istenilmesi esas olup, idare ile işin esasında ihtilafa düşüldükten, başka bir ifadeyle, tazminatın ödenmesi istemiyle idareye yapılan başvuru üzerine, bu istemin idare tarafından açıkça veya zımnen reddi üzerine, idarenin, tazminat istemi karşısında temerrüde (direnme) düşürüldükten sonra davacının tazminat miktarını dava açarak talep edebileceği, açılacak davada talep edilecek tazminat miktarının serbestçe tayinine hukuki bir engel bulunmamakla birlikte, talep edilecek tazminat miktarının yüksek tutulması durumunda davacının talep ettiği tutar ölçüsünde ödemek zorunda kalacağı ve bu tür davalarda nispi olarak belirlenen yargılama harçlarının da yüksek olacağı, bunun da mahkemeye erişim hakkını kısıtlayacağı açıktır.
Yapılan bu açıklamalar karşısında, uğranılan zararın gerçek miktarının Mahkeme tarafından yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda net bir şekilde ortaya çıkması durumunda, ortaya çıkan bu gerçek zararın tamamının tazmini amacıyla verilen miktar artırımına (ıslah) ilişkin dilekçenin yeni bir dava niteliğinde olmayıp, mevcut davada talep edilen tazminat miktarının ıslah suretiyle artırımına olanak sağlayan yasal bir hakkın kullanımına ilişkin olduğu da göz önünde bulundurulduğunda, artırılan tazminat miktarı yönünden davanın kabul edilmesi halinde, yasal faizin başlangıcının bu miktar yönünden de, idarenin uyuşmazlığın esasında ihtilafa, bir başka anlatımla temerrüde düştüğü tarih olduğu sonucuna
varılmaktadır.
Bu durum yukarıda aktarılan hususlarla birlikte değerlendirildiğinde, esasen davacıların, ilk dava açarken yüksek oranlı yargılama harçları vb. nedenlerden dolayı tazmini isteminde bulundukları bedel, dava dilekçesinde düşük belirtilmiş ise de, davacıların gerçek iradelerini yansıtan miktarın ıslah (miktar artırımı) dilekçesi ile arttırılan gerçek zararları olduğu, bu zararın da ancak yargılama aşamasında alınan bilirkişi incelemesi sonucunda kesin ortaya çıktığı açık olduğundan, ıslah ile artırılan dava değerinin tamamına davalı idareye başvuru tarihinden (06.10.2020) itibaren yasal faiz yürütülmesinin hukuka ve hakkaniyete uygun düşeceği sonucuna ulaşılmıştır.
Nitekim, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 22.06.2023 tarih ve E:2021/3643, K:2023/1507 sayılı kararı da bu yöndedir.
Dava konusu manevi tazminat istemi yönünden yapılan değerlendirmede:
Manevi zarar, kişinin fizik yapısının ve iç huzurunun bozulmasını, yaşama gücünün ve sevincinin azalmasını, kişilik haklarının zedelenmesini, şeref ve haysiyetinin rencide edilmesini, duyulan acı ve ızdırabı, kişinin günlük yaşamını zorlaştıran her türlü üzüntü ve sıkıntıyı ifade etmekte, fiziki veya manevi acılar duyan, ruhsal dengesi bozulan, yaşama sevinci azalan kişinin manevi yönden zarara uğramış olduğu kabul edilmektedir.
Manevi tazminat, kişinin malvarlığında meydana gelen eksilmeyi gidermeye yönelik bir tazmin aracı değil, manevi değerlerinde bir eksilme meydana gelen ve yaşama sevinci ve zevki azalan kişinin manen tatminini sağlamaya yönelik bir tazmin aracıdır. Manevi zararın başka türlü giderim yollarının bulunmayışı veya yetersiz kalışı manevi tazminatın parasal olarak belirlenmesini zorunlu kılmaktadır. Manevi tazminat, olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın, zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmekte ise de, tam yargı davalarının niteliği gereği takdir edilecek manevi tazminat miktarının, manevi tatmin sağlayacak bir miktarda olması gerekmektedir.
Manevi zarar için yapılan ödemede amaç maruz kalınılan olay veya durum dolayısıyla hayat şartlarında kişilerin karşılaştıkları karmaşanın belli bir ölçüde de olsa giderilmesi, normale dönme için yardımcı olunmasıdır. Ödenecek tazminat ile amaç zarara uğrayan kimsenin belleğinden yaşanılan olayların etki ve izlerini silmek veya yoğunluğunun azaltılmasını sağlamaktır. Şu bir gerçektir ki ödenecek tazminat miktarı ne olursa olsun uğranılan zararın tam karşılığı hiçbir zaman olamaz.
Somut olay bu bağlamda değerlendirildiğinde; davacının askerlik görevini ifa ederken yaralanıp sakat kalması olması nedeniyle, davacın duyduğu elem ve ızdırabın karşılığı olarak, olayın meydana geliş şekli ve davacının olay esnasındaki hareketleri ve davacıya kusur izafe edilecek unsurun dava dosyasında bulunmadığı gözetilerek, mesleki risk ilkesi çerçevesinde davalı idarenin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu da değerlendirilerek, takdiren 150.000,00 TL manevi tazminatın davalı idareye başvuru tarihi olan 06.10.2020 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte ödenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle;
1- Davanın kabulüne,
2- 353.616,05-TL maddi tazminatın 06/10/2020 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine,
3- 150.000,00-TL manevi tazminatın 06/10/2020 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine,
4- Maddi tazminat istemi yönünden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. uyarınca 55.042,41-TL avukatlık ücretinin davalı idarelerden alınarak davacı tarafa ödenmesine,
5-Manevi tazminat istemi yönünden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. uyarınca 24.000,00-TL avukatlık ücretinin davalı idarelerden alınarak davacı tarafa ödenmesine,
6- Hükmedilen toplam tazminat miktarı (353.616,05-TL+150.000,00-TL=503.616,00-TL) üzerinden hesaplanan 34.402,00 TL nispi karar harcından davacı tarafından peşin olarak yatırılan 2.827,20-TL nispi harcın mahsubu ile bakiye 31.574,80-TL nispi harcın 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 28. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenmek üzere davacıya tamamlattırılmasına, bu süre içinde yatırılmadığı takdirde söz konusu eksik harcın davacılardan cebren tahsili için ilgili tahsil dairesine müzekkere yazılacağının davacı vekiline tebliğine, mezkur harcın davacı tarafından tamamlanmasını müteakip 34.402,00-TL nisbi karar harcının davalı idareden alınarak davacıya ödenmesine
7-Aşağıda dökümü yapılan 3.476,60-TL yargılama giderinin davalı idareler tarafından davacıya ödenmesine, artan posta giderinin talep edilmemesi halinde kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine
8-Kararın tebliğinden itibaren 30 gün içerisinde Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere 12/01/2024 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.