SUÇ VE CEZALARIN GEÇMİŞE YÜRÜMEMESİ
Kanunların geriye yürümemesi” ilkesi, hukuk düzeninde genel olarak kabul edilen bir prensiptir ve “ex post facto yasak” olarak da adlandırılır. Bu ilke, bir suçun veya cezanın daha önce yürürlükte olmayan bir kanunla tanımlanamayacağını ifade eder. Yani, bir kişinin bir eylemi işlediği tarihte mevcut olan kanunlara göre yargılanması ve cezalandırılması gerektiği anlamına gelir.
Bu ilkenin temel amacı, bireyleri geçmişte yasal olmayan eylemleri nedeniyle cezalandırmaktan kaçınmak ve hukuki güvenliği sağlamaktır. Yani, bir eylem veya davranışın cezalandırılabilir bir suç olarak kabul edilebilmesi için, bu eylemin işlendiği tarihte yürürlükte olan mevcut kanunlara uygun olması gerekmektedir.
Kanunların geriye yürümemesi ilkesi, hukuk devleti prensiplerinden biridir ve hukuk sistemlerinde adaletin ve hukuki güvenin korunması için önemlidir. Bu prensip, bireylere güvenilir bir hukuk ortamı sunmak ve keyfi uygulamalara karşı koruma sağlamak amacıyla benimsenmiştir.
Kanunların geriye yürümemesi” ilkesi hukuk tarihinde kökleri eskiye dayanan bir hukuki prensiptir. Bu ilkenin tarihsel gelişimi, hukuk sistemlerindeki evrim ve çeşitli toplumların hukuki düzenlemeleriyle bağlantılı olarak şekillenmiştir.
Antik Roma Hukuku: Bu ilkenin kökenleri, Antik Roma Hukuku’na kadar gitmektedir. Roma Hukuku’nda “lex retro non agit” ilkesi benimsenmişti, bu da yeni bir kanunun, daha önce işlenmiş eylemleri düzenleyemeyeceği anlamına gelir. Roma hukukçuları, geçmişteki eylemlerin mevcut hukuki düzenlemelere tabi olması gerektiği fikrini benimsemişlerdir.
Orta Çağ: Orta Çağ’da, bu ilke özellikle Magna Carta (1215) ve sonrasında İngiliz hukuk sistemine etki etmiştir. Magna Carta’nın 39. maddesi, “Hiçbir serbest kişi, hukuka uygun olmayan bir biçimde hapse atılmayacak, alıkonulmayacak veya yargılanmayacak” ifadesini içerir ve bu da kanunların geriye yürümemesi ilkesini yansıtan bir prensiptir.
Aydınlanma Dönemi: 17. ve 18. yüzyılda Aydınlanma Dönemi, birey haklarına ve hukuki güvencelere vurgu yaptı. Aydınlanma düşünürleri, hukuki güvencelerin ve birey haklarının temel prensipleri arasında kanunların geriye yürümemesi ilkesine önemli bir yer verdiler.
Fransız ve Amerikan Devrimleri: Fransız Devrimi (1789) ve Amerikan Devrimi (1775-1783), hukuki güvenceler ve birey haklarına dair önemli gelişmelere yol açtı. Bu devrimler, yeni hükümetlerin kurulması sırasında kanunların geriye yürümemesi ilkesine vurgu yaptı.
Uluslararası Hukuk ve İnsan Hakları: 20. yüzyılın başlarında, uluslararası hukuk ve insan hakları belgeleri, kanunların geriye yürümemesi ilkesini uluslararası düzeyde güvence altına almıştır. Bu prensip, çeşitli insan hakları sözleşmeleri ve evrensel beyannamelerde temsil edilmektedir.
Bugün, kanunların geriye yürümemesi ilkesi, birçok ülkenin anayasasında ve hukuk sistemlerinde temel bir prensip olarak kabul edilmektedir. Bu prensip, hukukun üstünlüğünü ve birey haklarını korumaya yönelik önemli bir araçtır.
Türk Ceza Kanunu (TCK), kanunların geriye yürümemesi ilkesini düzenleyen hükümleri içermektedir. Bu ilke, TCK’nın birkaç farklı maddesi aracılığıyla belirtilmiş ve güvence altına alınmıştır. İlgili hükümler şu şekildedir:
Suç ve Cezada Kanunilik İlkesi (TCK 2): Türk Ceza Kanunu’nun 2. maddesi, suç ve cezada kanunilik ilkesini düzenler. Kanunların geriye yürümemesi ilkesi, bu maddenin temel prensiplerinden biridir. Madde, suç ve cezanın yasada açıkça tanımlanmış olması gerekliliğini vurgular.
İdarenin Mahkemelerce Tesis Edilen Hükümleri İcrası (TCK 4): TCK’nın 4. maddesi, “İdarenin, mahkemelerce tesis edilen hükümleri icra ve tatbik etme yetkisi bulunmaz.” ifadesini içerir. Bu hüküm, mahkemeler tarafından verilen hükümlerin idare tarafından geriye doğru uygulanamayacağını belirtir.
Bu maddeler, TCK’da kanunların geriye yürümemesi ilkesini temsil eden bazı önemli hükümleri içermektedir. Bu ilke, hukuki güvenlik ve hukuk devleti prensiplerini korumayı amaçlar. Kanunların belirli bir tarihten önce işlenen eylemlere etki etmeye başlaması, hukuk sistemlerinde birey haklarını ve hukuki güvenliği korumak için temel bir prensip olarak kabul edilir.
Ancak, sadece sanığın lehine olan bir kanunun geriye yürümesi mümkündür. Türk Ceza Kanunu’nda bu tür durumlarla ilgili özel hükümler bulunabilir ve bu hükümler, genel prensiplerden saparak lehe olan hükümlerin geriye yürümesine izin verebilir.
Örneğin, yargılama sürecinde suçu veya cezayı kaldıran, cezayı hafifleten, sanık lehine olan bir durumu düzenleyen bir yasa çıkabilir ve bu durum, yasal olarak geriye yürütülebilir. Ancak, bu tür durumlar genellikle istisnai ve özel durumları kapsar. Sanığı korumak için getirilen bu temel ilke sanık aleyhinde yorumlanmamalıdır.